“Ben Kilikya’dan Tarsuslu bir Yahudi, ehemmiyetsiz olmayan bir şehrin ahalisindenim”
St. Paul, Resullerin İşleri, ACTS 21: 39
Türkiye, Hıristiyanlığın en önemli ve kutsal sayılan
yerleşimlerinden, kilise ve anıtlarından birçoğuna ev sahipliği yaptığı
gibi, Hıristiyanlık tarihi açısından büyük önemi olan olaylara da sahne
olmuştur. Bu olayların ilk sırada yer alanlarından birisi de kuşkusuz
Aziz Paul’un yaptığı seyahatlerdir. Hem baskı merkezleri olan Kudüs ve
Roma’dan uzak hem de dinlerin birbirlerine hoşgörüyle yaklaştıkları bir
yer olan Türkiye, Aziz Paulus’un yaptığı bu seyahatler sayesinde
Kudüs’te yapılan baskılarla yok olma tehlikesi geçiren Hıristiyanlığın
ilk kilise toplulukları halinde ortaya çıktığı ve tüm dünyaya yayıldığı
bir köprü haline gelmiştir.
DİNLERİN BULUŞMA NOKTASI TÜRKİYE’DE BİR AZİZ: AZİZ PAUL
Aziz Pierre ile birlikte erken Hıristiyan misyonerlerinin en ünlüsü
ve hatta en etkilisi olarak kabul edilen Aziz Paul’un doğum yeri olan ve
aynı zamanda yaptığı tüm yolculuklarda uğradığı, ilk Hıristiyanlık
topluluklarını oluşturduğu yerleşimlerin büyük bölümü Türkiye sınırları
içerisindedir. Hıristiyanlığın Kudüs’ten Anadolu’ya buradan da
Avrupa’nın içlerine yayılmasında en büyük pay kuşkusuz Aziz Paul’undur.
Günümüzün en modern ulaşım araçlarıyla bile aylar sürecek olan yolları,
karşılaştığı birçok zorluğa rağmen takip etmekten vazgeçmemiş, Hz.
İsa’nın öğretilerini gece gündüz demeden korkusuzca yaymış, Roma’nın
aşırı tepkisine ve sonunda ölüme gidecek kaderini bilmesine rağmen
yolunu terk etmemiştir. Suriye, Kıbrıs ve Yunanistan’da da yolculuklar
yapmışsa de kuşkusuz en çok vakit geçirdiği ve öğretilerini yaydığı, en
güney ucundan en batısına kadar neredeyse tamamını dolaştığı yer
Türkiye’dir. 2008’de iki bininci yaş gününü kutlayacak bu azizin anısını
yaşatan kentler, yollar ve kiliseler Türkiye’nin birçok bölgesine
yayılmış durumdadır. Türkiye’ye yapacağınız bir yolculukla bu azizin
doğum yerini, dünyanın ilk kilisesinin de arasında olduğu vaaz verdiği
çok sayıda kiliseyi, yolculuklarında uğradığı kentleri görebilir, ayak
bastığı antik yolları siz de adımlayabilirsiniz.
Aziz Paul, önceleri Hıristiyan yanlısı olmayan hatta İncil’de ilk
başlarda Hıristiyanlara korku salan, onları tehdit eden ve cezalandıran
biri olarak tasvir edilir. Ancak Hz. İsa’nın kendisine görünmesinin
ardından bir mucize gerçekleşerek gözleri kör olur. Hz. İsa’nın adını
diğer uluslara duyurmak için seçildiği kendisine bildirildikten sonra
gözleri açılmış, vaftiz olarak Hıristiyan olmuştur. Bu mucizeden sonra
Hıristiyanlığın en büyük savunucularından olan ve zorluklarla dolu uzun
yolculuklarla Hz. İsa’nın öğretilerini yaymayı başaran Aziz Paul başta
Anadolu olmak üzere tüm Akdeniz çevresinde ilk Hıristiyan topluluklarını
oluşturmayı başarmıştır. Hz. İsa’nın 12 havarisinden olmamasına rağmen
Küçük Asya (Anadolu) havarisi olarak adlandırılmasının nedeni de
Hıristiyanlık yolunda verdiği bu hizmetlerdir.
Aziz Paul’un hayatı ve Anadolu’da yaptığı yolculuklara ilişkin
bilgilere Yeni Ahit’in Elçilerin İşleri bölümünde yer verilmiştir.
Kendisine Hz. İsa’nın göründüğü 9. bölümden sonrası Aziz Paul’un Hz. İsa
adını yaymak için giriştiği yolculuklar ve çektiği sıkıntılarla
ilişkilidir ve bu yolculukların büyük bölümünde Türkiye’deki kentlerin
adı geçmektedir.
AZİZ PAULUS’UN 1. YOLU (M.S.46-48):
Aziz Paulus’un hayatında, Kudüs’ten ayrılana kadar yolculuklar
görülmez. Paulus’un ve Barnabas’ın görevlendirilmesi İncil’de
“Elçiler’in İşleri” kısmında 13. bölümde anlatılmaktadır. İncil’de
13.-21. bölümler Aziz Paulus’un Anadolu’da yaptığı yolculukları,
ardından, Roma’da geçirdiği ve yargılandığı günleri anlatmaktadır.
Elçileri’in İşleri’ne genel olarak bakıldığında Paulus’un ve çevresinde
insanların sürekli haraket halinde, bir kentten diğerine, hatta bir
ülkeden başka bir ülkeye gidiş gelişlerine tanık oluruz. Yolculuklarının
ön hazırlıkları konusunda bilgi verilmemesinden, bu aşamanın kısıtlı
bir süre içerisinde gerçekleştiği, amacın yalnızca Hristiyanlık inancını
benimseyen insanların çoğalmasını sağlamak ya da inanmış olan
insanların inançlarının başka öğretilerle sarsılmasını önlemek ya da
denetim altında tutmak olduğu anlaşılmaktadır.
Elçilerin İşleri, o dönemki kara ve deniz yolculukları hakkında,
ayrıntılı olmasa da, bilgi edinilmesini sağlamaktadır. Metinde Antik
Çağ’da denizden yapılan yolculukların, karadan yapılan yolculuklara
oranla tercih edildiğine ilişkin bilgiler yeralmaktadır. Kara
yolculukları yavaş, rahatsız, pahalı, zahmetli ve tehlikeli olması bunda
rol oynar. Deniz yolculukları hava, rüzgâr, iklim koşullarına göre
farklı tehlikeler barındırmasına karşın, daha rahat ve karlıdır.
Paulus’un deniz yolculuğunun yoğunluğuna bakılacak olursa, kendisinin
zorunlu durumlar dışında, kara yolculuğunu tercih etmediği, Perge’den
Anadolu’nun iç bölgelerine giderken, doğal olarak karayolunu kullandığı
anlaşılmaktadır.
Aziz Paulus, M.S. 46-48 yılları arasında Antiokheia’dan(Antakya)
yolculuğuna başlamış ve bir liman kenti olan Seleukeia Pieria’ya
(Samandağ) gelerek, buradan bir gemiyle, Kıbrıs (Salamis ve Paphus)
üzerinden Attalia (Antalya) Limanı’na, ulaşmıştır. Kara yolu ile
Perge’ye (Aksu) ve Kestros (Aksu) Vadisi’nden, Psidia Antiokheia’ya
(Yalvaç) ulaşmıştır. Yolculuğuna devam ederek, İconium (Konya), Lystra
(Hatunsaray Kasabası) ve Derbe (Aşıran Köyü) kentlerini ziyaret eder.
Aynı güzergâhtan geri dönerek Psidia Antiokheia (Yalvaç) ve Kestros
(Aksu) Vadisi üzerinden, Perge’ye (Aksu) oradan Attalia’ya (Antalya)
ulaşır. Daha sonra deniz yolu ile Kıbrıs’a uğramadan Seleukeia Pieria
(Samandağ) ve Antiokheia’ya (Antakya) ulaşarak yolculuğunu tamamlar.
AZİZ PAULUS’UN 2.YOLU(M.S. 49–52):
San Paulus’un İkinci yolculuğun başlangıç noktası Jerusalem’dir.
(Kudüs) Jerusalem’de (Kudüs) yapılan bir toplantıda alınan karar gereği,
karayolu ile Antiokheia’ya (Antakya) gider. Bu yolculuğu birlikte
kararlaştırmışsa da Aziz Barnabas’la aralarındaki bir anlaşmazlık
yüzünden onunla değil de Aziz Silas ile birlikte yolculuğa çıkarlar.
Antiokheia’dan (Antakya), Tarsus, Derbe (Aşıran Köyü), Lystra
(Hatunsaray Kasabası), İconium (Konya), Psidia Antiokheia’dan (Yalvaç),
Troas’a (Çanakkale) geçiş yaparak, oradan da deniz yolu ile Macedonia
Neapolis’ine ulaşır. Karayoluyla (2 numaralı haritada gösterilen
güzergâhtaki) Macedonia kentleri olan Philippi, Amphipolis, Apollonia,
Thesallonica ve Borea’yı ziyaret eder. Buradan deniz yoluyla Kıta
Yunanistan’daki Athens, Korinth’e ve Cencrea kentlerine gider. Deniz
yoluyla yolculuğuna devam ederek tekrar Anadolu’ya geçer ve Efes’e
(Selçuk) ulaşır. Yine deniz yoluyla Rhodes(Rodos) Adası üzerinden
Caesarea’ya (Suriye) ulaşır. Jerusalem (Kudüs) yolculuktaki son
duraktır. Bir süre sonra yine karayolu ile Galatya ve Frigya
Bölgeleri’ni bir kez daha dolaşarak daha önceki yolculuklarında
Hristiyan olan kişilerin ne durumda olduğunu olduklarını görerek, ruhen
pekişmelerini sağlamak ve durumlarını görmek üzere 3. yolculuğa çıkmak
için Antakya(Antiokheia) geçer.
AZİZ PAULUS’UN 3. YOLU(M.S. 53-57):
Antiokheia’dan (Antakya) karayolu ile önce Tarsus’a sonra Kilikia
Bölgesi sınırları içerisinden devam ederek, Derbe (Aşıran Köyü), Lystra
(Hatunsaray Kasabası), İconium (Konya), Psidia Antiocheia (Yalvaç)
kentlerini ziyaret ettikten sonra, Efes’e (Selçuk) ulaşır. Efes’ten de
Troas’a (Çanakkale) geçer. Deniz yoluyla Makedonia’ya devam eder ve
Macedonia Kentleri olan Neapolis, Philippi, Amphipolis, Apollonia,
Thessaionica ve Borea kentlerine uğrar. Daha sonra karayoluyla Kıta
Yunanistan’da bulunan Athens ve Korinth’e ulaşır. Korinth’den geriye
dönerek yine aynı güzergahı takip eder ve yine Troas’a (Çanakkale)
ulaşır. Assos’a (Behramkale), Ege Denizi’ndeki adaları ve Miletus’a
(Balat) ziyaretinin devamında Cos (Kos) Adası ve Rhodes (Rodos) Adası,
bir sonraki durağı olacaktır. Rhodes’den(Rodos) Anadolu’ya geçer ve
Patara’ya (Kalkan) ulaşır. Tekrar Deniz yoluyla yolculuğuna devam ederek
Phonecia’daki Tyre, Ptolemais kentleri üzerinden Caeserias ve
Jerusalem’e (Kudüs) gelerek yolculuğunu tamamlar.
AZİZ PAULUS’UN 4. YOLU(M.S. 59-69):
Jerusalem’de (Küdüs), Roma askerleri tarafından tutuklanır ve
yargılanır. Yargılama sonrası deniz yoluyla Caesarea’dan, önce Sidon’a
oradan Antiokheia’ya (Antakya) ve Tarsus’a geçtikten sonra, Myra
(Demre), Cnidus (Datça) Kentlerine, Crete (Girit) ve Malta adalarına
uğrar. Devam ederek Sicilia (Syracusa), İtalya’nın Rhegium ve Puteoli
kentlerini ziyareti ardından karayoluyla Taverns üzerinden Rome’ye
(Roma) getirilir ve Rome’de hapse atılır. Daha sonra da M.S. 64 veya 67
yılında idam edilir.
AZİZ PAUL’UN YOLCULUKLARINDA UĞRADIĞI KENTLER
AZİZ PAUL MERSİN’DE
Türkiye’nin güney kıyılarındaki önemli yerleşimlerden olan Mersin’de
ikinci seyahati sırasında izlediği yolları takip ederek sırasıyla
Tarsus, Silifke ve Mut ilçelerinde Aziz Paul’un doğduğu ve yaşadığı
yerleri, kendisinin ve diğer Hıristiyan azizlerin anısına yapılmış erken
dönem kiliselerini görebilirsiniz.
TARSUS:
Aziz Paul’un doğum yeri olması ve İncil’de de Tarsuslu Paul
olarak geçmesi nedeniyle Hıristiyanlık tarihi açısından oldukça önemli
bir yerleşim olan Tarsus, UNESCO Dünya Kültür Mirası geçici listesinde
de yer alan Aziz Paul Kilisesi, Aziz Paul Kuyusu ve çevresi ile Aziz
Paul yılında ziyaret edilmesi gereken yerler arasında ilk sırada
geliyor.
Tarsus, Aziz Paul’un Hıristiyanlığı kabul edip onun uğrunda
çalışmaya başlamasından sonra da zaman zaman sığınağı olmuş, Kudüs’te
Hıristiyanlığı yaymaya çalışmasından rahatsız olanlar tarafından
öldürülmek istendiği zaman Kudüs’ten kaçırılarak doğum yeri olan
Tarsus’a getirilmiştir. Antakya ile birlikte Tarsus’un Hıristiyanlık
için bir diğer önemi de Aziz Paul’un Hıristiyanlık uğruna mücadele ve bu
uğurda kilometrelerce yol kat etme kararını verdiği yerler olmasından
kaynaklanmaktadır.
Aziz Paul Kilisesi: Ulu Cami
Semti’nde yer alır. M.S.11.–12.yüzyıllarda Aziz Paul’e adanarak inşa
edilen kilise 1862 yılında büyük ölçüde tamir edilmiştir. Tavanındaki
Hz. İsa ve dört İncil yazarı ile melek freskolarının yer aldığı,
Hıristiyanlığın önemli hac merkezlerinden olan kilise, 1992–1993 yılında
Vatikan tarafından düzenlenen “Aziz Paul Sempozyumu ve Ayini”ne de ev
sahipliği yapmıştır.
Aziz Paul Kuyusu:
Hıristiyanlığın önemli hac merkezlerinden birisidir. Kızılmurat
Mahallesi’nde, Cumhuriyet Meydanı’nın yakınlarında Aziz Paul’un evinin
avlusu olduğu düşünülen yerde bulunmaktadır. Kuyunun şifalı ve kutsal
olduğuna inanılan suyu hiçbir zaman eksilmez.
Antik Yol: Kuyunun
bulunduğu avlunun 300 metre güneyindeki Cumhuriyet Alanı’nda yer alan
bazalt taşlarla kaplı antik yol, Aziz Paul’un seyahatlerinde ve
Tarsus’ta yaşadığı yıllarda kullandığı biçimiyle günümüze gelmiştir. Siz
de bu yolu adımlayarak Aziz Paul’un yaşadığı yıllara bir zaman
yolculuğu yapabilirsiniz.
Eshab-ı Kehf (Yedi Uyurlar) Mağarası: Tarsus’un
12 km kuzeyinde Ulaş Köyü yakınlarındaki Eshab-ı Kehf mağarası
Hıristiyanlığın ilk inananlarından olan yedi gencin eziyetlerden kaçmak
için köpekleriyle birlikte sığındıkları ve mucizevî biçimde 300 yıl
boyunca uykuya daldıkları yerdir. Hıristiyanlar tarafından olduğu kadar
Müslümanlarca da kutsal sayıldığından mağaranın üzerine bir cami de inşa
edilmiştir.
SİLİFKE
Ayatekla Kilisesi: Mersin İli’nin bir diğer ilçesi olan
Silifke, Hıristiyanlığın en eski ve kutsal alanlarından bir diğeri olan
Ayatekla Kilisesi’ne ev sahipliği yapar. Aslen Konyalı olan
Hıristiyanlığın ilk kadın şehidi Azize Tekla, Aziz Paul’un Konya’daki
vaazını üç gün boyunca yemeden, içmeden, uyumadan dinlemiş; çok
etkilendiği bu konuşmaların ardından Aziz Paul’un öğrencisi olmuştur.
Aziz Paul hapse atıldığında dahi, gizlice hapse girerek anlattıklarını
dinlemeye devam etmiştir.
Azize Tekla’nın baskılardan kaçarak ibadet ettiği doğal mağara
Hıristiyanlık dini serbest bırakılana kadar gizlice ibadet yapan
Hıristiyanlarca da kullanılmış ve kutsal sayılmıştır. Aziz Paul gibi
Hıristiyanlığı yaymak için uğraş veren, bu arada birçok mucize gösteren
Azize Tekla’nın da öldüğü ve mezarının olduğu bu yer dördüncü yüzyılda
bir kiliseye dönüştürülmüştür. Her yıl 13–14 Eylül tarihlerinde Azize
Tekla anısına düzenlenen anma töreninde Azize Tekla’nın da yürüdüğü
ikibin yıllık Roma yolundan yürünerek mağarada ayin yapılmaktadır.
Silifke’nin 20 km uzağındaki Narlıkuyu, erken Hıristiyanlık
yıllarına ait kilise kalıntılarının ve doğa harikası cennet, cehennem
obruklarının yer aldığı bir yerleşim. IV.-V.yüzyıllarda, daha önceki
yıllara ait bir Zeus tapınağının kalıntıları kullanılarak yapılmış olan
kilise Cennet Obruğunun güney ucunda yer alıyor. Cennet obruğunun
içerisindeki mağaranın önüne inşa edilmiş bir diğer kilisenin girişi
üzerindeki yazıttan V.yüzyılda Paulus adındaki bir dindar tarafından
Meryem Ana’ya ithaf edildiği anlaşılıyor. Bu iki kilise de pagan inanış
karşısında Hıristiyanlığın kazandığı zaferin anıtları olarak duruyorlar.
Bu zaferin kazanılmasında kuşkusuz en önemli pay Aziz Paul’e ait.
MUT:
Alahan Manastırı: Aziz Paul’un seyahati sırasında konakladığı
ya da yolu üzerindeki yerlerde anısına birçok kilise inşa edilmiştir.
Kiliseler ve keşiş odalarının arasında UNESCO Dünya Kültür Mirası geçici
listesinde de yer alan Alahan Manastırı da yer almaktadır. VII. yüzyıla
tarihlenen manastırdaki kiliselerde büyük bir ustalık eseri olan zengin
taş süsleme örneklerinden bir kaçı Aziz Paul ile birlikte Aziz Pierre,
İncil yazarlarının tasvirleri, Cebrail ve Mikhail figürleri.
Manastırın bulunduğu tepeye çıkmak biraz zahmetli olsa da 1200 metre
yükseklikten izlediğiniz Göksu Vadisi’nin etkileyici manzarasının her
şeye değdiğini anlıyorsunuz. Göksu vadisini yukarıdan izlemekle yetinmez
birkaç kilometre daha yol almayı göze alırsanız vadi içinde kayalara
oyulmuş kiliseleri ve kiliselerde farklı renkteki boyalarla yapılmış
geometrik ve bitkisel bezemeleri görebilirsiniz. Mut ilçesine bağlı Maya
Köyü’nde bulunan vadi içindeki yeraltı kilisesi, kırmızı ve yeşil
renklerle boyandığı için Renkli Kilise olarak adlandırılan kiliseyi de
bu seyahatiniz sırasında ziyaret etmenizi öneriyoruz.
AZİZ PAUL ANTAKYA’DA
Antakya adını Büyük İskender’in ardıllarından I. Seleukos’un babası
Antiocheia’dan alır. Anadolu ve Ortadoğu arasındaki yolların kesişme
noktasında olması ve stratejik konumu nedeniyle birçok Uygarlık
tarafından yerleşim görmüştür. Roma İmparatorluğu’nun Roma, İskenderiye
ve Efes’ten sonra gelen 4.büyük şehri Antakya kurulduğu yerin stratejik
öneminin de etkisiyle hızla gelişmiş, bu arada dinsel merkez olarak da
ön plana çıkmıştır. Ancak Antakya’nın en dikkat çekici yönü farklı
dinlere ev sahipliği yapmasına rağmen, bu dinler arasında hiçbir zaman
çatışmaların yaşanmamasıdır. Günümüzde de üç farklı din mensubunun bir
arada yaşadığı evlerin, ibadet ettikleri sinagoglar, kiliseler ve
camilerin ve hatta ölüm sonrası son mekânları olan mezarlarının yan yana
görülebildiği Antakya binlerce yıllık geçmişindeki dinlerin kardeşliği
ilkesini halen yaşatıyor. Aziz Paul ve inananlarının da Antakya’yı
seçmelerinin nedeni belki de bu hoşgörü ve kardeşlik ilkesi.
Antakya Aziz Paul ve Hıristiyanlık dini açısından önemli bir
kenttir. Henüz M.S. 1.yüzyılda inananlar tarafından yerleşim gören,
içlerinden öğreticilerin de olduğu inananlar topluluklarınca
tapınmaların gerçekleştirilip, oruçların tutulduğu ve öğrencilerin
bulunduğu bir yerleşimdir. Hıristiyanlık öğretilerinin de yayıldığı ilk
yerlerden olan Antakya, Aziz Paul’un yolculuklarında da başlangıç
noktası olmuştur. Hıristiyanlığı seçmesinin üzerinden kısa bir süre
geçen Aziz Paul ve Aziz Barnaba’nın da aralarında bulunduğu inananlar
topluluğu Antakya’da ibadetlerini yapıp oruçlarını tutarken kendilerine
görünen kutsal ruh Aziz Paul ve Aziz Barnaba’nın İsa’nın adını duyurmak
için görevlendirildiğini bildirmiştir. Böylece Aziz Paul’ün yıllar
sürecek yolculuklarından ilki başlamıştır. Buradan yolcu edilen Aziz
Paul ve Aziz Barnaba M.S.49’da Antakya’nın limanı olan Samandağ
(Seleucia Pieria)den gemiye binerek Kıbrıs’a geçmişlerdir. İlk
yolculuğunun bitişi de Tanrı tarafından bu yolculuk için
görevlendirildikleri Antakya olacaktır. Antakya’da başlayan bu ilk
yolculukta Kıbrıs ve Türkiye’nin güney kıyılarını dolaşıp gittiği
kentlerde öğretilerini yayan, bu arada mucizeler gösterdiği gibi bazı
güçlüklerle de karşılaştıktan sonra yine Antakya’ya dönen Aziz Paul
karşılaştığı güçlüklerin kendisini yıldırmadığını aksine
cesaretlendirdiğini buradaki öğrencilere “Tanrı'nın Egemenliğine, birçok
sıkıntıdan geçerek girmemiz gerek” diyerek açıklamıştır. Aziz Paul’un
ikinci yolculuğu da sonradan öğrencilerini ziyaret edeceği Galatya ve
Frigya’ya geçmeden önce yine Antakya’da sona erecektir.
Farklı dinlerin ve kentte yerleşmiş farklı kültürlerin izlerini
görebileceğiniz Antakya’da dünyanın ilk kilisesi olan Aziz Pierre
Kilisesi ile birlikte, Aziz Simeon Manastırı da bulunur. Hıristiyanlık
açısından oldukça önemli yeri olan Antakya, birinci derecede hac merkezi
olarak ilan edilmiştir ve Kudüs’ten sonra Hıristiyanlığın en kutsal
kentidir. VII. yüzyılda, Hıristiyanlığın beş patriklik merkezinden
birisi olarak ilan edilmesi de bu kutsallığı ile ilişkilidir.
Aziz Pierre Kilisesi: Antakya’nın kuzeydoğusunda bulunan Aziz
Pierre Kilisesi dünyadaki en eski kilise olmasının yanında ilk
Hıristiyanlık cemaatlerinin toplandığı, , Aziz Paul’un yanında Aziz
Pierre ve Barnabas’ın da vaazlar vermiştir. Hz. İsa’nın ölümünden sonra
ilk rahip sayılan havarisi Aziz Pierre de Antakya’ya gelmiş ve ilk dini
toplantısını bu mağarada yapmış, tarihte ilk Hıristiyan adı da bu
kilisenin cemaatine verilmiştir. Bu nedenle Hıristiyanlık tarihi
açısından oldukça önemlidir.
Kilise, yüksekliği 7m., derinliği 13,5m. eni de 9,5 me olan oldukça
küçük bir mağaranın önünde inşa edilmiştir. Mağara’nın yer aldığı dağın
adı da Stauris (Hac) Dağı’dır. Döşemesinde V.yüzyıla tarihlendirilen
mozaiklerin kalıntıları yer alır. Sunağın solunda yer alan tünelin ise
ani bir baskın sırasında Hıristiyanların kaçmasına yardımcı olduğu
düşünülmektedir.
XI. yüzyılda, Haçlı Seferleri sırasında burayı ziyaret eden Haçlı
birlikleri kiliseyi birkaç metre uzatmışlardır. 1863 yılında Papa IX.
Pius’ta bu kiliseye özel bir önem vermiş, III. Napolyon’un da
yardımlarıyla kilisenin tamiri yapılmış, 1963 yılında da Papa IV. Paul
tarafından Hıristiyanlar için Hac yeri olarak ilan edilmiştir. Kilisede
her yıl 29 Haziran günü, farklı yerlerden gelen birçok din adamı ve
Hıristiyan cemaatin katıldığı bir ayinin düzenlenmektedir.
Samandağ: Samandağ’ın
en yüksek tepesinde yer alan Aziz Simon (Simeon) Manastırı sabrı,
inancı ve dayanıklılığı ile 13 metre yüksekliğindeki bir sütunun
üzerinde yıllarca yaşayan Aziz Simon’un anısını yaşatmak için inşa
edilen bir kilisedir. Samandağ adı da Simon’un Arapça söylenişi olan
Sam’an da kaynaklanmaktadır. Aziz Simon henüz hayatta iken ona bağlanan
Silifkeliler tarafından inşa edilen manastırdaki kiliseler ve diğer
yapılar yer yer kayalara oyulmuş, yer yer de kesme taşlardan inşa
edilmiştir. Avlusunun ortasında Aziz Simon’un 45 yıl yaşadığı sütunu da
görebilmeniz mümkündür.
Antakya sınırları içinde yer alan Amanos dağlarının güneyi de
Hıristiyanlığın erken dönemlerinden itibaren yoğun bir dini merkez
olarak dikkati çeker. Bölgede günümüze gelemeyen çok sayıda kilisenin
kalıntıları ile birlikte, ulaşılmazı oldukça zor kayalıklara açılmış
münzevilerin yaşadığı mağaraları görebilmeniz mümkündür.
Antakya dinler tarihi açısından önemi Hıristiyanlık ile de sınırlı
değildir. İnanışa göre Yunus Peygamber’in yunusun karnından çıktığı yer
İskenderun’dur. Bu olayın gerçekleştiği yer de bulunan Yunus sütunu aynı
zamanda kentin giriş kapısının kalıntısıdır.
AZİZ PAUL PERGE’DE
Perge, Aziz Paul’ün ilk yolculuğunda iki kez ziyaret ettiği kentler
arasında yer alır. Birinci yolculuğunun başlangıcında deniz yoluyla
Perge’ye gelmiştir. İlk yolculuğunun geri dönüşü sırasında da Perge’ye
uğramış ve Tanrının sözlerini Perge halkına aktarmıştır.
Perge, Kate Clow tarafından ortaya çıkartılan St. Paul yolunun da
başlangıç noktası. Aziz Paul’ün de adımlarını attığı yüzlerce yıl
bozulmadan günümüze gelmeyi başarmış antik yollarda siz de yürümek
isterseniz bu tura katılabilir, en azından bir bölümünü takip
edebilirsiniz.
Perge’de günümüze gelebilen genelde bazilikal planlı kiliseler
yanında bir manastır kompleksinin parçası olarak düşünülen kiliselerin
büyük bir bölümü V.-VI. yüzyıllara ait. Perge’nin simgesi olan paralel
kuleler bir zamanlar kentin en önemli kapısının iki yanında yer
alıyordu. Muhtemelen Aziz Paul de kente girerken bu kapıyı ve ardından
uzanan sütunlu caddeyi kullanmış olmalıdır.
AZİZ PAUL YALVAÇ’TA
Aziz Paulus’un ilk yolculuğunda üç kez uğradığı bir kent olan
Yalvaç’ın bitişiğindeki Pisidia Antiokheia’dır. Aziz Paulus, Psidia
Antiokheia’ya, Aksu (Kestros) Vadisi’nden o günkü yerleşim yerlerine
uğrayarak gelmiştir. Burada Sebt günü sinagoga girip yaptığı konuşmada
Kutsal Yasa’dan ve peygamberin yazılarından metinler okur. Bu konuşma
Aziz Paulus’un misyonerlik görevinde yaptığı ilk konuşması olarak
bilinmektedir. Paulus’un İsa’nın gelişiyle birlikte, ona inananların da
kurtuluşunun gerçekleşeceğini bildiren konuşması, “şunu bilin ki,
kardeşler, bu kişi aracılığıyla günahlarınızın bağışlanacağı size
duyurulmuş bulunuyor; Musa Yasasıyla aklanamadığınız her şeyden, iman
eden herkes O’nun aracılığıyla aklanacaktır” biçiminde canlı ve merak
uyandırıcı bir tonlamayla sürdürünce konuşmasıyla birçok kişiyi o kadar
etkilemiştir ki, başka bir Sebt gününde bir kez daha konuşma yapması,
kendisinden istenmiştir. Konuşma 7 gün sonra Sebt günü tekrarlanır.
Hemen hemen tüm Psidia Antiokheia halkı Aziz Paulus’u dinlemek için
toplanmış ve yapılan konuşmalar ardından, Hıristiyanlığa toplu geçişler
yaşanmıştır. Ancak kentteki bu yeni dine karşıt kişilerden bazıları,
kentin ileri gelenlerini kışkırtarak Aziz Paulus ve Barnabas’a karşı bir
baskı hareketi başlatmışlardır. Onları öldüresiye dövdükten sonra, her
ikisini de kent sınırları dışına atmışlardır. Ancak bu kovuluş bile Aziz
Paulus’un amacına hizmet etmiştir. Buradan ayrılarak Konya’ya (İconia)
giden Aziz Paulus burada da pek çok insanı etkileyerek iman etmesini
sağlamıştır.
Psidia Antiocheia’da bugün hala kalıntıları görülebilen Aziz Paulus
Kilisesi vaaz verdiği ilk sinagog’un üzerine 325 yıllarında inşa
edilmiştir. Aziz Paulus’un adına yapılmış en eski kilise olarak bilinir
ve mozaik kaplamalı tabanı ile de dikkat çeker. 381 yılında kenti;
İstanbul’da yapılan ekümenik toplantı da temsil eden Piskopos
Optimiusu’un adı burada saptanan mozaikler üzerinde yer almaktadır.
Kilise kalıntılarında yapılan detaylı inceleme ve kazılar bize, yapının
ilk yapım evresinden sonra eklemelerle genişletildiğini göstermektedir.
Günümüzde görülebilen 70 x 27 m. Boyutlarındaki kilisenin, narteksi bir
sütun sırasıyla ikiye bölünmüş ve üç nefli bazilikal planlıdır. Ortadaki
nefin üzerinin yüksek bir çatıyla kapatılmış olduğu düşünülmektedir.
Psidia Antiocheia, Aziz Paulus’un ziyaret ettiği M.S. 46–57 yılları
arasında 70.000 kişiye varan nüfusu ile Roma İmparatorluğu’nun büyük
kentlerinden bir tanesiydi. Mevcut durumdaki pek çok kalıntı, kent
yayılım alanın çok geniş olduğunu bize açıkça göstermektedir. Kentin en
yüksek alanına inşa edilmiş Augustus Tapınağı yer almaktadır. Yapı
elemanları üzerinde kanatlı Genius ve Nike kabartmalarının yer aldığı
propylon, tapınak alanına girişi sağlamaktadır. Tiyatro, anıtsal çeşme,
Roma hamamı, ölümüne dövüşlerin yapıldığı stadyum ( bugün yeri hala
belirsizdir), hamam gibi yapı kalıntılar, kentte görebileceğiniz göze
çarpan önemli sosyal yapılardır. Psidia Antiocheia, Aziz Paulus’un
izinden giden Azize Tekla’nın da ziyaret ettiği önemli bir merkezdir.
Antik kentte Azize Tekla’nın tiyatroyu ziyaret ettiği ve çeşitli
eziyetlere uğramasına rağmen inancından vazgeçmediği bilinmektedir. Aziz
Paulus’un çabalarıyla Hıristiyanlığın şekillenmeye başladığı ilk
kentlerden olan Psidia Antiokheia’ya bağlı bir tapınım alanı olan Men
Tapınak Alanı, yüzyıllar boyunca tüm antik coğrafyalardan gelen
insanlara ev sahipliği yapmıştır. Ay Tanrı’sı Men adına bırakılan adak
stellerini günümüzde yapı kalıntılarında görmek mümkündür. Hristyanlığın
Roma’nın resmi dini olarak kabul edildiği M.S. 4. da tapınak tahrip
edilerek Hristiyanlığın, pagan (çok tanrılı) inançlar karşısındaki
zaferini temsil edercesine günümüze kadar ulaşmıştır.
Aziz Paul’un ardından, birçok azizin vaazlar verdiği Psidia
Antiokheia’da bulunan yedi kilise kentin uzun zamanlar boyunca dini
merkez olduğunu göstermektedir. Şu anki adı olan ve Resul anlamına gelen
Yalvaç, Selçuklular döneminden günümüze kadar da kentin Aziz Paul’un
anısının hala yaşatıldığı akla getirir.
AZİZ PAUL KONYA’DA
Aziz Paul ve Barnaba’nın Yalvaç’tan ayrıldıktan sonra Sultan
dağlarını geçmeden Ilgın, Ladik yolu üzerinde yer alan doğu ticaret
rotası ve kral yolunu takip ederek Konya’ya ulaşmışlardır. Konya birçok
etkili konuşma yaptıkları ve çok sayıda kişiyi Hıristiyan yapmayı
başardıkları bir yer olmuştur. Bu kişiler arasında da en önemlisi Aziz
Paul’un vaazlarından çok etkilenen, Hıristiyanlığın öncü
misyonerlerinden ve ilk kadın şehidi olacak olan Azize Tekla (Hagia
Thecla)’dır.
Yapılan etkili konuşmalara rağmen halk birtakım kışkırtmalar
neticesinde ikiye bölünür. Bir kısmı Aziz Paul’un tarafını tutarken bir
grup da Aziz Paul’e karşı bir tutum takınmıştır. Kendisine karşı olan
kişilerin varlığından haberdar olmasına rağmen Aziz Paul inanç ve
cesaretini yitirmemiş ve Konya’da uzun bir süre kalarak insanların Hz.
İsa’nın yolunu seçmesi için çalışmıştır. Ancak, kendilerine karşı olan
bir grubun saldırmayı düşündüğünü öğrenen Aziz Paul ve Barnaba buradan
kaçıp Lystra ve Derbe kentlerine giderek inancını burada yaymaya
başlamıştır.
Konya il merkezinin 8 km kadar kuzeybatısında yer alan Sille Erken
Hıristiyanlık döneminin önemli merkezlerinden olup kayaya oyulmuş
kilise, şapeller ve hücrelerden oluşan Ak Manastır (Aziz Chariton)
dünyanın ilk manastırları arasında gösterilmektedir.
Aya Elana Kilisesi: Bizans İmparatoru Constantin’in annesi Helena’da
Hac yolculuğu sırasında Konya’daki erken Hıristiyanlık dönemine ait
oyma kiliseleri görmüş ve Sille’de bu mabedi yaptırmaya karar vermiştir.
Kesme taştan yapılmış kilisenin duvarlarında Hz. İsa, Hz. Meryem ve
havarilere ait resimleri görmek mümkündür.
AZİZ PAUL HATUNSARAY (LYSTRA) VE DERBE’DE
Konya’da kendilerine düzenlenmesi planlanan saldırıdan kaçarak
Hatunsaray (Lystra)’ya gelen Aziz Paul doğuştan kötürüm olan ve
hayatında hiç yürüyememiş bir adamı bir mucize göstererek yürütmeyi
başarmıştır. Bu mucizevî olay karşısında çok etkilenen Lystra halkı Aziz
Paul ve Barnabas’a pagan tanrılarının isimlerini vermiş ve onların
tanrı olduğunu düşünmüşler, kent kapılarında kendilerini törenler ve
kurbanlarla karşılamak istemişlerdir. Bunu duyan Aziz Paul ve Barnabas
giysilerini yırtarak halkın arasına karışmış ve “biz de sizin gibi
insanız ve size müjde getirdik bu gibi boş şeyleri bırakın ve her şeyi
yaratan Tanrıya dönün diyerek” kendilerine kurban sunulmasını
engellemişlerdir. Ancak, kente dışarıdan gelen Hıristiyanlık düşmanları
Lystra halkını kendi taraflarına çekerek Aziz Paul e taşlı saldırı
düzenlemişlerdir. Aldığı ağır yaralara rağmen dinlenmeye çekilmeden Aziz
Barnaba ile birlikte Derbe’ye giderek sözleriyle birçok kişinin
Hıristiyan olmasını sağlamıştır. Bu kent ilk yolculuğunda uğranan son
kent olmuştur. Buradan tekrar geldikleri yola geri dönmüşler, dönüş
yolunda da daha önce iman etmiş olanlarla bir kez daha konuşmuşlar ve
onları imanlarını korumaları yönünde cesaretlendirmişlerdir. Daha sonra
Perge ve Antalya üzerinden Antakya’ya geri dönmüşlerdir. Derbe ve Lystra
Aziz Paul’ün ikinci yolcuğunda da uğradığı yerlerdendir. Buraya gelerek
daha önce iman edenlerin ne durumda olduklarını görmek istemiştir.
Lystra’da Timotheus adında Aziz Paul’un en büyük destekçilerinden
birisini de yanlarına almışlar ve yollarına birlikte devam etmişlerdir.
Lystra’da günümüze gelebilen bir höyük dışında Aziz Paul’un ziyaret
ettiği yıllardaki durumunu canlandırmamıza yardımcı olabilecek anıtlar
çok azdır. Hıristiyanlık ile ilgili en önemli anıtları barındıran yer
ise Lystra’nın 12 km batısında yer alan Gökyurt Köyü (Kilistra) antik
kentidir. Kayalara oyulmuş sarnıçlar, kuleler ile Kapadokya’da
olduğunuzu düşündürecek olan kentteki kiliseler, inziva odaları ve
manastırların Lystra’daki baskılar neticesinde ayrılarak buraya gelen
ilk Hıristiyanlar tarafından oluşturulduğu yönünde düşünceler de
mevcutsa da araştırmacılar tarafından biraz daha geç bir döneme, genel
olarak M.S VIII.-X.yüzyıllara tarihlendiriliyorlar. Lystra’dan
Kilistra’ya ulaşan ve kent içinde de devam eden taş döşemeli Kral
Yolu’nun Aziz Paul tarafından da kullanılmış olabileceğini söylemek
yanlış olmaz. Hatta bugün kentte Sümbül Kilisesinin bulunduğu yerin adı
“Paulönü Mevkii”. Antik kentte sadece iç kısmının değil, dış kısmının da
çatı biçiminde kayaya oyulmasıyla ender rastlanan bir örnek olan
Sandıkkaya, Sümbül Kilise başta olmak üzere kayaya oyulmuş şapeller ve
yamaç evler mutlaka görmeniz gereken yerler arasında.
Derbe ve çevresinde Aziz Paul’ün çabaları neticesinde Hz. İsa’nın
öğretilerinin ne kadar hızlı yayıldığının göstergesi olan genel
itibariyle IV.-IX. yüzyıllar arasına tarihlendirilen yüzlerce kilise
inşa edilmiştir. Bu nedenle bölge günümüzde “Binbirkilise” adıyla
anılır.
AZİZ PAUL EFES’TE
Aziz Paul Efes’e ilk olarak ikinci seyahatinde uğramıştır. Burada
havralara giderek çeşitli konularda konuşmalara yapan Aziz Paul
Efeslilerin daha uzun süre kalması yönündeki isteklerine “Tanrı dilerse
yanınıza yine döneceğim” şeklinde cevap vermiş ve bir süre sonra üçüncü
yolculuğunda bir kez daha geldiği Efes’te çok uzun bir süre kalacaktır.
Efes’e geldiğinde ilk iş olarak buradaki Hıristiyanların vaftiz olmasını
sağlamıştır. Daha sonra Hz. İsa’nın öğretilerini havralarda yaymaya
çalışmış, çeşitli tartışmalar yaşamış, kendisine karşı alınan tavır ve
düşmanlıklar, kötülemeler karşısında usanmamış ve yıllar boyunca yaptığı
konuşmalarla hangi din ve hangi milletten olursa olsun herkesin Hz.
İsa’nın sözlerini işitmesini sağlamıştır. Vaazlarını açık alanlarda,
havralarda verdiği gibi evden eve dolaşarak dahi konuşmalar yapmaktan
çekinmemiştir. Bu arada birçok da mucize göstermiştir. Aziz Paul’un
bedenine değen mendiller, bezler hasta olanlara içlerine kötü ruh
girenlere götürüldüğüne hızla iyileştikleri görülmüştür. Bu mucizeler
Hz. İsa’nın ve Aziz Paul’un isminin daha büyük saygıyla anılmasını
sağlamıştır. Tüm bu mucizeler karşısında Hıristiyanlığın hızla
yayılmasından ve Efes’in tanrısı Artemis tapınağının hiçe sayılmasından
endişe duyanlar tarafından kışkırtılan halk Aziz Paul’un yandaşlarından
bazılarını sürükleyerek kentin tiyatrosuna götürmüşler ve burada
kargaşalık çıkarmışlardır. Bu kargaşa ortamından sonra Aziz Paul
Hıristiyanlığa yeni müritler kazandırmak için Makedonya’ya gider.
Makedonya’dan Milet’e geldikten sonra Efeslilere haber yollamış,
topluluğun ihtiyarlarını yanına çağırarak onlara çektiği sıkıntılar,
dışlanmalara rağmen tam bir alçak gönüllükle, gözyaşları içinde Rab’be
nasıl kulluk ettiğini ve sözlerini yaymak için nelere katlandığını ancak
artık Kudüs’e gitmesi gerektiğini anlatmıştır.
Aziz Paul M.S.51–54 yılları arasını Efes’te geçirmiştir ve İncil’de
Efeslilere, Galatya gibi farklı uluslara Tanrı’nın buyruklarını ileten
mektuplarını burada yazmıştır.
Efes’in Hıristiyanlık açısından en önemli kentlerden birisidir.
İncil’de geçen yedi kiliseden en önemlisi olarak gösterilen kilise de
Efes’te yer almakta olup, M.S. 431’de üçüncü evrensel konsül
toplantısının yapıldığı yer Efes olmuştur. Dört kutsal İncil’den
birisinin yazarı olan ve Türkiye’deki ilk yedi kiliseyi kuran Aziz Jean
kilisesine de adını veren İncilci Yahya’nın da yaşadığı yer Efes’tir.
Anadolu’da yaygın bir inanış olan Yedi Uyurlar Efsanesi’nin geçtiğine
inanılan mağaralardan bir diğeri buradadır.
Meryem Ana Evi:
Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem son yıllarını Efes’te Bülbül Dağı’nda
küçük bir evde geçirmiş ve burada vefat etmiştir. Hıristiyanlığın hac
merkezi olduğu gibi Müslümanlarca da kutsal sayılan bu ev, Vatikan
tarafından da kutsanmış olup her yıl 15 Ağustosta dini törenler
düzenlenmektedir.
Saint Jean Kilisesi: Hz. Meryem
ile birlikte Efes’e gelen İncilci Yahya, İmparator Domitianus tarafından
burada öldürülmek istenmiş, ancak her seferinde bir mucize göstererek
öldürme teşebbüslerinden kurtulmuştur. Bir süre sürgüne gönderildikten
sonra yaşlılığında tekrar Efes’e gelmiş ve burada ölmüştür. Yaşadığı ve
öldüğü yerin Ayasuluk Tepesi’nin etekleri olduğuna inanılmaktadır. Bu
nedenle burada adına ilk olarak 2.-3.yüzyılda bir bir mezar anıtı
yapılmış, 4. yüzyılda bunun yerini bir kilise almış ardından
İstanbul’daki Ayasofya Kilisesi’ni de inşa ettirmiş olan İmparator
Justinianus ve karısı Theodora tarafından birtakım değişiklikler
gerçekleştirilmiştir. Ayasofya’dan sonra Anadolu’da inşa ettirilmiş en
anıtsal yapı olması dolayısıyla da oldukça önemlidir. İncilci Yahya’nın
mezarının da bu kilisenin içinde yer aldığına inanılır.
AZİZ PAUL ÇANAKKALE’DE
İlk olarak ikinci yolculuğunda Makedonya’ya geçmek için Çanakkale’ye
uğrayan Aziz Paul, üçüncü yolculuğunda burada daha uzun süre kalmıştır.
Deniz yoluyla Çanakkale’ye (Troas) giderek burada kendisini
bekleyenlerle buluşmuş ve yedi gün boyunca burada kalarak vaazlar
vermiştir. Kendisini dinlerken pencereden düşerek ölen bir çocuğu
diriltme mucizesini de Çanakkale’de göstermiştir. Çanakkale’den
ayrıldıktan sonra yanındakiler deniz yoluyla Aziz Paul ise yürümeyi
tercih ettiği için karadan Behramkale (Assos) kentine doğru yol
almıştır. Behramkale’de (Assos) buluşan Aziz Paul ve yandaşları daha
sonra denizden Milet’e geçmişlerdir.
Aziz Paul tarafından takip edilen taş kaplı antik yolların bir
bölümü antik Çağ’ın en büyük ve zengin limanlarından birisi olan
Alexandria Troas’da yer alıyor. Yüzlerce yıl değişmeden ve bozulmadan
günümüze gelmeyi başarmış bu yolları adımlayarak Azizin anısını
canlandırabilirsiniz.
AZİZ PAUL DEMRE’DE
Aziz Paul’un tutuklanarak Roma’ya götürülmesi azizin yaptığı
dördüncü yolculuk olarak da gösterilmektedir. Her ne kadar tutuklu
olarak yargılanmak üzere Roma’ya götürülmüş olsa da gemide kendisine
oldukça iyi davranılmıştır. Aziz Paul’ün bindirildiği gemi Akdeniz güney
kıyılarından geçirilerek Kilikya ve Pamfilya açıklarından geçmiş, Demre
kentinde konaklamıştır. Buradan İtalya’ya giden bir gemiye bindirilmiş
yine güney kıyılarında yer alan Datça (Knidos)’a uğramıştır.
Demre’nin asıl önemi doğum yeri Patara olmasına karşın çocukların ve
denizcilerin koruyucusu Noel Baba ile özdeşleşmesinden ileri
gelmektedir. Bütün dünyada Noel Baba olarak bilinen Aziz Nicholas,
Patara’da doğmuş, Demre Piskoposu olarak da hizmet vermiştir Günümüzde
genel olarak bilindiği üzere sadece çocuklara değil, tüm insanlara
elinden gelen yardımları esirgemeyen bu azizin adına yapılmış kilisede
balık pulu desenleriyle bezeli Noel Baba’nın lahdini de görebilirsiniz.
Tüm Hıristiyan âleminde her yıl kutlanan Noel bu azizin ilk kez 270
yılında fakir ailelerin kapılarına bıraktığı hediye torbalarının bir
yansıması olarak devam ettiriliyor. Lahitindeki balık pulları fakirlerin
olduğu kadar denizcilerin de koruyucusu olduğunu gösteriyor. Aziz
Nicholas’ın 6 Aralık tarihinde Demre’de öldüğüne inanılmakta olup, bu
tarihte mezarının bulunduğu kilisede her yıl düzenli olarak dünya
çocuklarının katılımı ile düzenlenen törenlerle anılmaktadır.
KAPADOKYA
Günümüzde kayalara oyulmuş yüzlerce kilisenin varlığıyla Bizans
döneminde yoğun bir Hıristiyan yerleşimine sahne olmuş, dinsel
merkezlerden birisi olan Kapadokya’da da ilk Hıristiyan topluluklarının
oluşmasını sağlayan olayın Aziz Paul’un yaptığı ikinci yolculuk
olabileceği düşünülmektedir. Her ne kadar adı geçmiyor olsa da Galatya
bölgesine giderken muhtemelen Kapadokya’ya da uğramış olmalıdır. Havari
Petrus da birinci mektubunda burada yaşayan Hıristiyanlardan söz eder.
Doğa harikası peribacalarıyla birlikte oldukça geniş bir alana
yayılmış kiliselerin, şapellerin, manastır topluluklarının yer aldığı
Kapadokya, Hıristiyanlığın baskı altında olduğu yıllarda Hıristiyanlara,
mistik atmosferiyle kendi ile baş başa kalmak isteyen münzevilere kucak
açmıştır.
AZİZ PAUL’UN MEKTUPLARI
Aziz Paul İncilde’de yer alan mektuplarından birini günümüzde
Türkiye’nin orta kesimlerinde yer alan Galatya halkına, bir diğerini ise
uzun yıllarını geçirdiği Efes halkına hitaben yazmıştır. Mektupları
günümüzde dahi geçerliliği olan ve insanlık sevgisi, yardımseverlik,
kardeşlik gibi konularda herkesin ders alabileceği nitelikler
taşımaktadırlar.
Galatya günümüzde Türkiye’nin başkenti Ankara ve çevresindeki bölge
için M.Ö. III. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanmış bir isimdir.
Aziz Paul Galatya halkına yazdığı mektupta onlar için taşıdığı
kaygılardan söz etmektedir. Galatyalıların tekrar eski inançlarına ve
sözde Tanrılarına dönmelerinden çekinmekte asıl Tanrı’yı kendilerine
tanıtmak için verdiği mücadelelerin boşuna olmasından korkmaktadır.
Yazdığı mektupla Galatyalılar’ın kendisini horlamadan kabul ettiğinden
ve çok iyi karşıladığından söz ettiği gibi kendilerini kandırmak ve
doğru yoldan döndürmek için yapılan çabalara kulak asmamalarını
tembihlemiş, bu durumun kendisini çok üzdüğünü ve dayanılmaz acılar
verdiğini söylemiştir. Artık özgür olduklarını inançlarından dönerlerse
tekrar köle olacakları konusunda Galatyalılar’ı uyarmıştır. “Mesih
bizleri özgür kıldı. Bunun için mücadele edin. Bir daha kölelik
boyunduruğu takmayın”.
Kendisini oldukça iyi karşılayan ve Hıristiyanlığı koşulsuz kabul
edip gereklerini eksiksiz yere getirirken birdenbire gerçeklere uymaktan
alınmaları Aziz Paul’u üzmekte ve şaşırtmaktadır. Ancak güveni hala
zedelenmemiştir.
Aziz Paul’u üzen bir diğer şey ise birbirlerini sevmeleri, yardımcı
olmaları gerekirken birbirleriyle kavga etmeleridir. Benliklerinin değil
ruhlarının yönetiminde olmalarının kendilerinin yararına olacağı da
değindiği diğer bir husustur. İyilik yapmaktan asla vazgeçmemeler, bir
insan kötülük yapsa bile onu cezalandırmak için yol getirmeye
çalışmalarını, birbirlerine her konuda yardımcı olmalarını, herkesin
başkalarının işiyle uğraşmaları yerine kendi işleriyle ilgilenmelerini
gerektiğini söylemiştir.
AZİZ PAUL’UN ROTASI’NDA TÜRKİYE KIYILARI
Aziz Paul yolculuklarının önemli bir kısmını da deniz yolu ile
yapmış ve Türkiye’nin batı ve güney kıyılarının büyük bir bölümünü
dolaşmıştır. İlk yolculuğuna deniz yoluyla başladığı gibi Roma’ya giden
son yolculuğunda da deniz yolunu kullanmış her yolculuğunda Anadolu’nun
limanlarına birden çok kez uğramıştır. Günümüzde de yüzlerce yıllık
tarihi ile günümüze gelmeyi başaran antik kentlere ev sahipliği yapan
Türkiye’nin kıyı bölgelerinde Aziz Paul’un izlerini deniz yolu ile
aramayı tercih ederseniz alternatif rotalardan size en cazip
gelenlerinden birini tercih etmeniz mümkün.
AZİZ PAUL’UN DENİZ YOLU İLE YAPTIĞI SEYAHATLERDE UĞRADIĞI KENTLER
- Selefkiye - Samandağ (Antakya),
- Perge (Antalya),
- Antalya
- Tarsus (Mersin),
- Troas (Çanakkale),
- Efes (İzmir)
- Behramkale (Assos)
- Milet
- Patara (Antalya-Kaş)
- Demre
- Knidos (Muğla-Datça)
St. Paul Yolu
500
km. toplam uzunluğu ile Likya Yolu’ndan sonra, Türkiye’nin işaretlenmiş
en uzun mesafeli ikinci uluslararası doğa yürüyüşü özelliğine sahip
olan St. Paul (Aziz Pavlos) Yolu, Antalya ve Isparta sınırları
içerisinde gerçekleştirilmektedir.
Antalya Aksu Perge’den veya Aspendos’tan iki farklı çıkışı olan St.
Paul Yolu, Antalya sınırları içinde 100 km. yüründükten sonra, Isparta
sınırlarında Sütçüler Sağrak Köyü Adada Antik Kentinde birleşerek,
Yalvaç İlçesinde sona ermektedir. Yürüyüşe başlamadan önce yürüyüş
rotalarını gösteren St. Paul Yolu adlı kitabı ve içinde bulunan
haritayı, ayrıca sırt çantanızı yanınıza almayı unutmayın. Yürüyüş
rotası, harita üzerine işaretlendiği gibi, arazide de yürüyüş
güzergahları ve yönleri tabelalar ve kırmızı-beyaz renkli boyalarla
işaretlenmiştir. Güven içerisinde gerçekleştirilebilen yolun tamamına
ait yürüyüş programı, 14 gün sürmektedir. İsteyenler bu programı 7-8
güne indirerek, yürüyüşü Eğirdir’de de bitirebilmekteler. 14 gün süren
yürüyüş programı boyunca, yürüyüş rotası üzerinde bulunan doğanın
muhteşem güzellikleri ile bütünleşmekle birlikte, engin dağların
büyüleyici güzelliklerini fotoğraflamanız ve çam kokusuyla buğulanmış
havayı ciğerlerinize teneffüs etmeniz size, unutulmaz bir serüven
yaşatacaktır. Küçük ve şirin köylerden geçerken yöre halkın sizinle
paylaşacağı bir çok şeyi bulacaksınız. Yol boyunca kimi zaman pansiyon
haline getirilmiş evlerde kimi zaman otel veya apart konaklama
tesislerinde kalarak, günün yorgunluğunu, taze balık ve et yemeklerinin
nefis kokusuyla, bazen yudumladığınız sıcacık çayın lezzetiyle
giderirsiniz. Özellikle Sütçüler ve Eğirdir bölgesinde yapacağınız doğa
yürüyüşlerinde daha önce hiç görmediğiniz çiçekler, ağaçlar, kuş ve
böcekler size kokularıyla ve sesleriyle yön gösterirler.
St. Paul yolu güzergahı için aşağıdaki linki inceleyebilirsiniz...
http://www.gang-gang.net/nomad/turkey/turkey02.html